Eskişehirli bir anneden ve Gineli bir babadan 1994 yılında Almanya’da dünyaya geldi. Türkçe ve Almancanın yanı sıra İngilizce ve Fransızca konuşabiliyor. Her ne kadar “yabancı oyuncu” zannedilip İngilizce iletişim kurulmaya çalışılsa da bağlama çalabilecek kadar buralı. Gine değil Türk Millî Takımı’nda oynama isteğini “Kendimi Türkiye’ye daha yakın hissediyorum” diye açıklayan Antalyasporlu sağ bekin hedeflerinden biri de çocuklar için açacağı okulda futbolla eğitimi bir arada yürütmek.
Röportaj: Melis Metin / TamSaha
Akıllara Şili doğumlu Avusturyalı anneye ve Tanzanya doğumlu Kanadalı babaya sahip olan Avusturyalı kadın tenisçi Tamira Pazsek’i getiren bir geçmişin var. Annen Türk, baban Gineli, Alman pasaportuna da sahipsin. Bize ailenden, nerede doğduğundan ve çocukluğundan bahseder misin?
Evet, annem Türk. Eskişehir’de doğmuş. Babam Gineli. Annem Almanya’da üniversitede okurken, babamla tanışıyor. Babam da üniversiteyi okumak için Almanya’daymış. Sonrasında evlenmeye karar vermişler ve Almanya’da ben dünyaya gelmişim.
Nasıl bir çocukluk dönemi yaşadın? Türk arkadaşların da var mıydı?
Çocukluğumun geçtiği Köln’de çok sayıda Türk yaşıyor. Bu nedenle sık sık Türkçe konuşma fırsatım oldu. Yine de Türkçem mükemmel değil. Çünkü biz evde sadece Türkçe konuşan bir aile değildik. Anneannem bana ve ablama baktığı için onunla Türkçe konuşuyorduk. Ama babam Fransızca ve Almanca konuşuyordu. Yani çok fazla dil konuşulan bir evde büyüdüm. Mahalle hayatımı sorarsanız; her gün top oynardım. Adeta sahada yaşadım diyebilirim. Arkadaşlarımla bütün gün futbol oynardım.
Futbolla nasıl tanıştın? Almanya’da VFL Osnabrück’e kadar uzanan futbol serüvenin nasıl başladı ve gelişti?
Çok yakın bir arkadaşım vesilesiyle tanıştım. Benden 2 yaş kadar büyüktü. Ben hep onu idol olarak görüyordum. O da futbol oynardı. Yaşım 3’tü ve ben de onun gibi, bir takımda hemen futbol oynamak istedim. Arkadaşım 15 yaşına geldiğinde futbolu bıraktı. Kendisiyle hâlâ görüşüyoruz. Benim futbolcu olmamda çok büyük etkisi var. Kendisiyle görüştüğümüzde bana çok büyük saygı duyduğunu ve gerçekten gururlandığını söylüyor.
Futbolla eğitimi nereye kadar birlikte sürdürebildin?
Almanya’da liseye kadar okuyabildim. Sonrasında üniversiteye gitme şansım olmadı. Çünkü hayatımdaki öncelik futboldu. Şimdi değil ama ileride üniversiteyi okumayı istiyorum. Önceden Almanya’da 2-5 yaş grubu öğrencilerin yer aldığı bir kreşte çalıştım. 6 ay kadar. Eğitici olmak anlamında planlarım var gelecek için. Yani futbol ve çocuklar üzerine bir şeyler yapmak istiyorum. Eğer futbolcu olmasaydım da okul yapmak isterdim. Çünkü çocukları çok seviyorum. Futbol okulu açmayı planlıyorum. Çocuklara eğitim ve futbol gibi bir imkânı bir arada sunmamız lâzım. Kafamda böyle bir okul açma planı var.
Futbolcu olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin? Göçmen çocuklarında genellikle futbol hayata tutunma ve sınıf atlama noktası olarak kabul görür. Senin açından futbol ne anlama geliyordu?
Yaşım 16’ya geldiğinde, sadece futbol oynamak istediğime karar verdim ve yalnızca futbola yöneldim. Spor dalları arasında futbol genelde göçmenler için bir sınıf atlama noktasıdır. Çünkü yeteneklerini orada gösterebilecek birçok platform vardır. Ama tenise baktığınızda, başka spor dallarına baktığınızda özel yetenek ister. Fakat futbolda daha bir başkadır. O yüzden de genelde bu şekilde olduğunu düşünüyorum.
Futbolda başladığın dönemde kendine hangi oyuncuyu idol olarak seçmiştin?
Brezilyalı Ronaldo, örnek aldığım bir isimdi. 2002 Dünya Kupası finalindeki Brezilya-Almanya maçında attığı iki golle beni kendisine hayran bırakmıştı.
Almanya’dan sonra yolun Türkiye ile nasıl kesişti? Bize Antalyaspor’a transfer sürecini anlatabilir misin? Neden Almanya’da devam etmek yerine Türkiye’ye gelmeyi tercih ettin?
Antalyaspor’dan teklif geldi. Antalya’ya geldim ve Antalyaspor’un tesislerini gezdim. Antalya Stadyumu’nu gördüm. Kulübü ve imkânlarını görünce kabul ettim. Gerçekten çok iyi imkânlara sahip bir takıma geldim.
Antalyaspor’a transfer olmadan önce Süper Lig ve Türk futbolu hakkında düşüncelerin, beklentilerin nelerdi? Antalyaspor’da geçirdiğin ilk sezonun ardından nasıl bir tecrübe kazandın?
Süper Lig’in çok kaliteli bir lig olduğunu biliyordum. Ligi takip de ediyordum. Türk futbolunun benim beklentilerimi karşıladığını da söyleyebilirim. Geçtiğimiz sezon gerçekten de zorlu geçti. Bu zorluk sayesinde daha çok tecrübe sahibi oldum diyebilirim. Zorlu maçlara çıktım ve ligde kalmak için çok büyük bir mücadeleye ortak oldum. Bu da tecrübeme tecrübe kattı.
Millî Takım tercihini Gine ve Almanya’dan yana değil, Türkiye’den yana kullanacağını açıkladın. Karar sürecini en çok etkileyen unsurlar nelerdi? Millî Takıma seçilme hedefin var mı? Bu hedefe ulaşmak için neler yapıyorsun?
Hedefim Türkiye Milli Takımı’nda oynamak. Evet, Gine Millî Takımı’ndan da bir teklif geldi. Onlar da beni çok istiyor ve sürekli arıyorlar ama ben ilk önce Türk Millî Takımı’nda oynayabilmek için mücadele ediyorum. En iyisini göstermek istiyorum. Neden özellikle Türkiye derseniz; kendimi Türkiye’ye daha yakın hissediyorum.
Birlikte çalıştığın teknik adamlar senin en çok hangi özelliklerini beğeniyor?
Takıma geldiğimde Rıza Çalımbay görevdeydi. Kısa bir sürede sonra görevinden ayrıldı. Sonrasında Hamza Hamzaoğlu’yla iyi bir diyalog kurmuştuk. Şu anki hocamız Bülent Korkmaz da gerçekten çok iyi bir insan. Maçtan sonra konuşup, neler yapmam gerektiğini, nasıl daha iyi olabileceğimi anlatıyor bana. Çalışma imkânı bulduğum tüm hocalarımın bana kattığı çok şey var. Hepsi de bana bir sağ bek olarak ofansif açıdan çok etkili olduğumu, defansif özelliklerimi geliştirip oturttuğum takdirde daha iyi bir oyuncu olacağımı ve kariyerimi daha üst noktalara taşıyabileceğimi söyledi. Gerçekten de savunmadaki eksikliklerime biraz daha yoğunlaşmam gerekiyor. Yaptığım iyi şeylerden biri de hocalarla birçok analiz yapmam. Tabiî ki sahada da çok çalışıyorum. Başarılı olabilmek için çok çalışmaya devam etmem gerektiğini de biliyorum.
Geçtiğimiz sezon Kadıköy’de oynadığınız Fenerbahçe maçının ardından yaptığın röportajda Türkçe konuşabildiğin kimsenin aklına gelmemişti ve Türkçe konuşarak tüm izleyicileri şaşkına çevirmiştin. Antalyaspor’a transfer olduktan sonra sezon boyunca takım arkadaşlarınla, kulüp yetkilileriyle ve hakemlerle buna benzer güzel anıların var mı?
Aslında şöyle, ilk kez gören herkes benimle İngilizce konuşuyor ve ben de onlara, “Ben Türküm” cevabını veriyorum. Sonrasında herkes şaşırıyor. Fenerbahçe maçındaki o röportajdan sonra da sosyal medya adreslerimde takipçi sayılarım arttı (gülüyor).
Nasıl olsa Türkçe anlamıyor deyip yanında Türkçe konuşup pot kıranlar oluyor mu?
Tabiî her zaman oluyor. Sıklıkla bu durumla karşılaşıyorum.
Bu konuyla ilgili bir hatıran var mı peki?
Arkadaşımla bir kafede oturuyorduk. Aramızda Almanca konuştuk. Yan masada oturan kişiler de bizimle ilgili Türkçe konuştu aralarında. Tabiî ben ve arkadaşım onların konuşmaları duyduk. Sonra benimle ilgili söylediklerine karşılık teşekkür ettim. O an yüzlerinin aldığı şaşkınlık ifadesi gerçekten çok ama çok komikti (gülüyor).
Lisan konusuna değinmişken, Türkçe ve Almanca dışında hangi dilleri biliyorsun?
Mükemmel Türkçe konuşmuyorum ama Türkçeyi de Almancayı da biliyorum. İngilizceyi iyi derecede, Fransızcayı da idare edecek kadar konuşuyorum.
Futbola başladığın dönemde seninle birlikte olan arkadaşlarının pek çoğu oyunun dışında kaldı. Seni onlardan ayırıp bir Süper Lig oyuncusu haline gelmeni sağlayan farklar nelerdi?
Evet, benimle futbola başlayıp birlikte büyüdüğüm arkadaşlarımdan hiçbiri bu seviyede futbolcu olamadı. Çünkü ben her zaman daha fazla çalıştım. Biz maçı kaybettikten sonra gülerek eve gitmedim. Her zaman kazanmak istedim ve o biraz fark yarattı. Fark yaratmasındaki en büyük sebeplerden biri de maçtan sonra her zaman bir öncekinden daha iyi olmak isteyişimdi.
Ligimizde hangi oyuncuları beğeniyorsun?
Bafétimbi Gomis’i çok beğeniyordum. Trézéguet de gerçekten beğendiğim bir isim.
Futbol olarak çok değil ama karakter olarak Beşiktaş’ta oynayan Atiba’yı çok seviyorum. Trabzonspor’daki Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür’ün gerçekten iyi ve gelecek vadeden isimler olduğunu düşünüyorum.
Peki, karşısında oynamakta zorlandığın futbolcular kim?
Kasımpaşa’da oynayan Trézéguet diyebilirim.
Bu sezon için hem senin kişisel hedeflerin hem de Antalyaspor’un hedefleri hakkında neler söylersin?
Her maçta daha iyisi olmak için çalışıyorum. Tabiî ki her maçı kazanmak için sahaya çıkıyoruz. Takım olarak öncelikle hedefimiz ligde kalmak. Tüm oyunculara, sakatlık yaşamadan iyi bir sezon geçirmelerini diliyorum.
2018 Dünya Kupası’ndan sonra ligimizde de uygulanan Video Hakem (VAR) uygulaması hakkında ne düşünüyorsun?
Bu sistem artık Türkiye’de de uygulanacağı için çok mutluyum. Çünkü geçen sezon özellikle birçok karardan memnun kalmadım. VAR sistemi için oldukça olumlu düşüncelerim var. Bu sisteminin Türk Ligi’ne ve takımlara daha olumlu yansımalarının olacağını düşünüyorum.
Türkiye, EURO 2024 için Almanya ile yarışıyor ve bu yarışın sonucu bu ay belli olacak. İki ülkeyi de yakından tanıyan birisi olarak bu konuda nasıl bir değerlendirme yaparsın?
EURO 2024 Türkiye’ye gelsin. Bundan çok mutlu olurum. Maçların oynanacağı şehirlerin arasında Antalya’nın da bulunması mutluluğumu ikiye katlar.
Gine ile ilişkilerin nasıl? Oraya hangi sıklıkta gidip geliyorsun?
Bir iş için 2 ay önce oradaydım. Ama ondan tam 14 sene önce Gine’ye gitmiştim. Aslında sık sık ziyaret ettiğimizi söyleyemem. Türkiye’ye ise her yıl gelirdim.
Gineli oyunculardan İbrahim Yattara Türkiye’de derin izler bırakan bir isimdi. Onu takip eder miydi? Türkiye’ye geldikten sonra kendisiyle görüşme fırsatı buldun mu? Onun oyunculuğu hakkında neler söylersin?
Yattara’yı tabiî ki biliyorum. Trabzonspor’da oynadı. Çok iyi bir oyuncuydu. Çok goller attı. Türkiye’ye iyi uyum sağladı. Tam Türk oldu sonuçta. Onu hâlâ görüyorum televizyonda. O da Türkçe konuşuyor (gülüyor).
Futbol dışında ilgilendiğin, vakit ayırdığın hobilerin var mı?
DJ müziği çok seviyorum. Bağlama da çalıyorum. Basketbolla da ilgileniyorum. Futboldan önce de bu sporu da yaptım.