Stefano Napoleoni; Genetik kodlarımda futbol var

Stefano Napoleoni; Genetik kodlarımda futbol var

Başakşehir’in İtalyan forveti genelde yedek kulübesinden gelmesine rağmen attığı gollerle dikkat çekiyor. Profesyonelce yaşayışı ve sabrı sayesinde sezonun ikinci yarısında giderek bir ilk on bir oyuncuna dönüşmeyi de başardı. Babası, amcası ve kuzeni de futbolcu olan 31 yaşındaki İtalyan, futbolun genetik kodlarında bulunduğunu söylüyor ve Başakşehir’de hayatının ilk şampiyonluğunu yaşamak istiyor.

26 Haziran 1986 Roma doğumlusun. Öncelikle nasıl bir çocukluk geçirdiğini öğrenebilir miyiz?

Ben her zaman futbolu çok sevdim. Normal bir çocuktum. Sürekli futbol oynuyordum. Okulda futbol oynuyordum; okul olmadığı zaman futbol oynuyordum. Arkadaşlarımla beraber sürekli oynuyordum. Annem beni gece eve çağırmak zorunda kalıyordu. Futbolu çok seven, aktif bir çocuk oldum. Futbol her zaman hayatımın merkezinde yer aldı.

Aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban ne işle meşgul, kaç kardeşin var?

Annem de babam da emekli. Annem daha önce evlere temizliğe giderdi. Babam da güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu. Biz beş kişilik bir aileyiz. İki ablam var. Ailenin en küçüğü benim. En küçük ben olduğum için de biraz fazla şımartıldım. Tabiî bu gelişimimde çok büyük rol oynadı. Birbirimize bağlı bir aile olduğumuz için sevgi hep ön plandaydı. Şu anda ablalarım evlenmiş olsa bile sürekli beraberiz. Hâlâ çok yakınız birbirimize.

Futbola olan ilgini çocukken kim fark etti ve bir takımın içerisine nasıl adım attın?

Aslında ilk hocam babamdı. Daha önce futbol oynadığı ve futbolu çok sevdiği için bendeki isteği ve iştahı gördü. 5 yaşındayken herhangi bir takımda oynamıyordum. Beni sahaya götürür, topu verir ve iki ayağımı kullanmayı, neler yapmam gerektiğini öğretirdi. En büyük antrenörüm babamdı. En yakın arkadaşım, abim, babam, her şeyim oldu. Zaten ben de 3 yaşından beri topu elimden bırakmamışım. Her yere götürmüşüm. Beni buraya getiren kişi kesinlikle babamdır.

Baban profesyonel mi yoksa amatör mü oynadı?

Benim ailemde futbol geni var. Babam amatör seviyede futbol oynamış. Profesyonele çıkma noktasında futbol dışında başka şeylere ilgi duymaya başlamış ve futboldan kopmuş. Kendini tam konsantre edememiş. Amcam da futbolcuydu. Profesyonel seviyede oynadı. Ancak geçirdiği bir sakatlık sebebiyle futbolu bırakmak zorunda kaldı. Kuzenim AS Roma’nın altyapısında oynadı. Ama o da bir sakatlık sebebiyle futbolu bırakmak zorunda kaldı. Yani ailemizde her zaman futbol geni vardı. Bende de var.

Altyapı eğitimini U.S. Tor di Quinto’da aldığını görüyoruz. İtalya’da nasıl bir altyapı eğitimi var? Bize anlatabilir misin?

İtalya’da altyapı eğitimi çok sıkıdır. Hatta bir çocuğa beklenenden daha fazlası öğretilir. Küçük yaşlarda taktik anlamda, oyun bilgisi anlamında size bir sürü şeyi yüklerler. Onun dışında tabiî saha içi ve dışında saygıyı öğretirler. O altyapı eğitimini aldığım kulüp çok profesyonel bir takım değildi. Ancak çalışanların hepsi son derece profesyonel, işinin ehli insanlardı. Ben profesyonel oyuncu oldum. O kulüpte çalışan fizyoterapist olsun, antrenör olsun, kondisyoner olsun hepsi şu anda Serie A’da çalışıyor. O dönemde aldığımız eğitim bize ne kadar profesyonel insanlar tarafından verilmiş ki, şu anda o kulüpte çalışan insanların hepsi Seri A takımlarında görev yapıyor.

Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın bugün futbolcu olamadı. Sen bunu nasıl başardın?

Benden çok daha yetenekli, çok daha iyi oyuncular da vardı benim yaş grubumda. Ama onların futbolcu olamayıp da benim futbolcu olmamın nedeni öncelikle bazı şeyleri erken algılamaktan kaynaklanıyor. Ben futbolcu olmayı istedim ve bunu istemek aynı zamanda fedakârlık demektir. Hayatınızda bazı şeylerden fedakârlık etmezseniz futbolcu olamazsınız. Onun dışında tabiî ki tutkum vardı, isteğim vardı, arzum vardı. Bazı fedakârlıkları yapmam gerekti. Ailemin desteğini aldım. Onların desteğini almasam bugünlere asla gelemezdim. Bazı şeyleri çok erken algıladığım için de 18-19 yaşında – ki bence futbol için son derece olgun bir yaştır – ülkemden ayrılıp, Polonya’ya ilk deneyimimi yaşamaya gittim.

Bir sonraki sorum da bununla ilgiliydi. 18 yaşına girdiğin sırada Polonya futbolunun efsane isimlerinden Zbigniew Boniek’ten teklif alıyorsun ve Widzew Lodz takımına gidiyorsun. Seni nasıl ve nerede keşfettiler?

Dediğim gibi, benim oynadığım takım, profesyonel bir takım değildi. Gençlerden oluşan bir takımdık. Ama kadromuz çok iyiydi. Bölgesel ligde hep şampiyonluklar yaşıyorduk. Turnuvalarda iyi sonuçlar elde ediyorduk. Yine böyle bir turnuvaya Boniek gelmişti. Benim maçlarımdan birini izlemiş. Bazen futbolda şans da gerekir. Bizi izlediği maçta 3 gol atmış ve çok da iyi oynamıştım. Ondan sonra beni izlemeye devam etmişti. Final maçına geldiğimizde de çok iyi oynamıştım. Futbol şansını iyi değerlendirdim. Onun izlediği maçlarda çok iyi oynamıştım. Turnuva sonrasında bana teklifte bulundu. Ben de iki kere bile düşünmeden hemen teklifi kabul ettim.

Bir futbolcu kendi şansını kendisi oluşturabilir mi?

Ben şansa inanmıyorum. Hayatta o doğru anın yakalanmasına inanıyorum. Doğru yerde, doğru zamanda olmaya inanıyorum. Tanrı bana o fırsatı verdi ve ben de değerlendirdim.

2009 yılında Ocak ayı transfer döneminde Yunanistan Süper Ligi takımlarından APO Levadiakos’a transfer oluyorsun. Burada bir tam, iki yarım sezon geçiriyorsun. APO Levadiakos günlerin nasıldı?

Aslında Levadiakos transferi kariyerim için önemli bir adımdı. Çünkü Polonya’da çok iyi sezonlar geçirmiştim. Polonya’daki misyonumu da doldurmuştum ve ayrılmak istiyordum. Daha iyi teklifler bekledim ama o an o teklifler çıkmadı. Karşıma Levadiakos’un teklifi çıktı. Ben de kabul ettim. Çünkü ülkeme yakındı. Hava şartları Polonya’dan çok daha farklıydı, İtalya’ya benziyordu. Bundan dolayı kariyerime orada devam ettim. Oradaki sezonlar kendi adıma çok iyi geçti ama takım çok iyi değildi. Ben iyi oynadığım için Yunanistan’ın çok büyük takımları ve İtalya’dan bazı takımlar benimle ciddi olarak ilgilendi. Ama kulüp başkanı çok değişik bir insandı. O dönemde gitmeme izin vermedi. Önümü tıkadı. Yaşım daha 23-24’tü. O dönemde daha anlayışlı yaklaşsaydı; çok daha farklı yerlere gidebilirdi kariyerim. O yüzden kontratımın sonuna kadar orada kalmak zorunda kaldım. Daha sonra Atromitos’a geçtim. Kendi adıma iyi sezonlar geçirmiştim. Çok iyi yerlere transfer yapabilecekken kulüp başkanı buna izin vermedi ve önümü tıkadı.

2012 yılının devre arasında bir başka Yunan takımı Atromitos’a geçiyorsun ve burada 3.5 sezon geçiriyorsun. 5.5 yıllık Yunanistan macerana geri dönüp baktığın zaman neleri hatırlıyorsun?

Yunanistan’ı çok seviyorum. Orada güzel günler geçirdim. Yunanistan çok sevdiğim bir ülke. Ama geçmişe dönüp bakarsam yapacağım şey, Levadiakos’un teklifini kesinlikle kabul etmemek olurdu. Çünkü Levadiakos’a gitmem, kariyerimde 3-4 yıl kaybettirdi. Her ne kadar kendi adıma çok iyi işler yapsam da başkandan dolayı 3-4 senem heba oldu. Ama Atromitos günlerim bunun tam tersiydi. Düzgün bir yönetim vardı, ödemeler zamanında yapılıyordu. Organizasyon anlamında çok iyilerdi. İyi bir takımdı. Zaten ben ve takım arkadaşlarım kulüp tarihinde bir ilki başardık ve Atromitos’u UEFA Avrupa Ligi’ne götürdük. O yüzden Levadiakos’u ne kadar kötü hatırlıyorsam, Atromitos’u tam tersi şekilde iyi hatırlıyorum. Yunanistan’ı da çok seviyorum.

2016 yılının devre arasında yolun Medipol Başakşehir ile kesişiyor. İstanbul ekibine transferin nasıl gerçekleşti? Buraya gelirken kariyerin açısından neler bekliyordun?

Başakşehir’e gelmem kariyerimde ileriye doğru atılmış çok güzel bir adımdır. Ama biraz geç oldu. Çünkü geçmişte verdiğim yanlış karar bana 3-4 yıl kaybettirdi. O yılları kaybetmeseydim çok daha iyi olacaktı her şey. Başakşehir benim için çok doğru bir karardı. Bunun başlangıcı da şöyle oldu. Beni Yunanistan Ligi’nden tanıyorlardı. Ama 3 sene önce burada Başakşehir’le oynadığımız hazırlık maçından sonra ciddi anlamda takip etmeye başladılar. Sezonun ilk devresi boyunca İstanbul’dan birkaç antrenör defalarca beni izlemeye geldi. Oynadığım o hazırlık maçının da etkisiyle transferimi gerçekleştirmeye karar verdiler. Bir şey daha var… Başakşehir’e transferim de 10 sene önce Boniek’in İtalya’ya gelip beni görmesi gibi, doğru zamanda, doğru yerde olmam sayesinde gerçekleşti. Burada oynadığımız hazırlık maçında iyi bir performans sergileyince kendi şansımı kendim hazırlamış oldum.

Başakşehir’e transfer olana kadar seni genellikle takımlarının ilk 11’inde görüyoruz. Başakşehir’de ise ilk 11’de çok fazla şans bulamadın. Buna rağmen geldiğin günden beri sabırla beklediğini ve görev aldığın anlarda da hep işini iyi yaptığını görüyoruz. Bu konu hakkında neler söylersin?

İlk başta yedek kalmayı kabullenmek kolay olmadı. Uzun yıllar ilk 11’de oynamış biri olarak buraya transfer edildiğimde yine aynı beklentim vardı. Kenarda beklemeyi daha genç yaşlarda yaşasaydım belki çok daha farklı tepki verirdim ama bu olay başıma 30 yaşında geldi. Olaya artık daha olgun bakabilmeye başladım. Hiçbir zaman kontrolümü ve sabrımı kaybetmeden çalışmaya devam ediyordum. Bu süreçte ailemin desteği çok önemliydi. Kız arkadaşımla uzun zamandır beraber yaşıyoruz. O da burada. Bana çok destek oldu. Bu tarz durumlarda iki seçenek var. Ya isyan edersin ya da sabırla daha çok çalışırsın ve fırsat ayağına geldiğinde bunu iyi değerlendirirsin. Tabiî ki bu olay başıma 30 yaşında geldiği için çok olgun bakabildim. Asla kimseye bir saygısızlık göstermedim. Bunun karşılığını da aldığımı düşünüyorum. Ne zaman şans bulduysam elimden geleni yapmaya çalıştım. Skora katkıda bulunmaya çalıştım. 10 dakika, 15 dakika, 20 dakika girdiğim sürelerde goller attım. Hatta bazen iki gol attığım zamanlar da oldu. Son zamanlarda ise oynamaya başladım. Umarım bu şekilde devam eder. Ama devam etmese de hocam ne zaman görev verirse yerine getirmeye hazırım. Kendimi hep hazır tutuyorum.

Medipol Başakşehir yaptığı transferlerle Süper Lig’in flaş takımlarından olmayı başardı ve röportaj yaptığımız bugün lider durumda. Takımın havasını ve sezon sonu hayalini bize nasıl anlatırsın?

Takımdaki hava çok iyi. İyi bir oyuncu grubuna sahibiz. Geçen sezon bildiğiniz gibi hem lig şampiyonluğunu kaçırdık hem de kupayı finalde kaybettik. Dolayısıyla bu kadar ileri gidip de iki kulvarı da kazanamamak bize ders oldu. Baktığınız zaman bu başarı bir günde gelen bir başarı değil. Uzun bir süredir aynı hoca devam ediyor. Yardımcı antrenör olsun, çalışan personel olsun, oturmuş bir kadro var. Takımdaki oyuncular da oturmuş. Yeni takviyelerle daha iyi hale geldik. Maç maç bakıyoruz. Önümüzdeki her maç final ve her finalden galibiyetle ayrılmak istiyoruz ki, sezon sonunda rüyamız gerçek olsun. Geçen sene şampiyonluğu kıl payı kaçırdık. Bu sene kaçırmak istemiyoruz.

Ligimizde oynanan futbolu daha önce forma giydiğin Polonya ve Yunanistan ligleriyle kıyasladığında neler söylersin?

Polonya liginden başlayayım… Polonya ligi aslında zor bir lig. Temasa ve sertliğe dayalı bir futbol oynanıyor. Daha çok Polonyalı oyunculardan kurulu bir lig ve o oyuncuların karakteristik özelliği de fiziksel güç ve sertlik. Dolayısıyla lig de bu karakter çerçevesinde şekilleniyor. Çok fazla taktik anlayışı yok orada. Bunun nedenlerinden birisi de çok kaliteli yabancı oyuncuların gelmemesi. Bu yüzden de o sertlik devam ediyor. Yunanistan’a bakarsak taktiksel anlamda Polonya’nın çok daha önünde. Oraya kaliteli yabancılar da geliyor. O yüzden Yunanistan futbolu bu anlamda Polonya’nın önünde… Süper Lig ise benim oynadığım en zorlu lig. Çünkü burada her şey var. Polonya’da olduğu gibi sertlik var. Ama aynı zamanda taktiksel bilgiye sahip takımlar da var. O yüzden burada makas çok fazla açık değil. Başka liglerde mesela liderle son sıradaki takım oynayacağı zaman “sonuç belli” diyebiliyorsunuz. Ama bunu Türkiye’de söyleyemezsiniz. Türkiye’de büyükler de son sıradaki takımlara maç veya puan kaybedebiliyor. Bu da tamamen buraya gelen iyi yabancı oyuncularla alâkalı bir durum bence.

Adeyabor, Clichy, Emre Belözoğlu, Gökhan İnler gibi yıldız oyuncuların yanına devre arasında Arda Turan da eklendi. Böylesine yıldız isimlerle bir arada oynamak senin futbolunu nasıl etkiliyor? Oyuncuların gözlemlediğin farklı özellikleri nelerdir?

Başakşehir’e ilk geldiğimde saydığınız oyunculardan sadece Emre Belözoğlu buradaydı. Diğer oyuncuların hepsi benden sonra geldi. Emre’yi ilk gördüğüm zaman çok heyecanlanmış, çok da sevmiştim. Çünkü Emre’yi İtalya yıllarında televizyondan izliyordum. O yüzden birlikte oynamak bana çok büyük mutluluk verdi. Kendi kendime dedim ki; “Ben buralara geldiysem bunu hak ettiğim için geldim. Benim de belli bir kalitem var.” Böylesine bir oyuncuyla çalışmak beni her zaman daha fazla mutlu etmiştir. Dediğim gibi, kariyerimde ileriye doğru atılmış güzel bir adımdı. Bu tarz oyuncularla oynamak size her zaman iyi şeyler öğretir. Çünkü oyuncular zaten çok iyi kariyerlere sahipler. Uluslararası tecrübeye sahipler. Onların bu tecrübesinden siz de takım arkadaşı olarak çok farklı şeyler öğrenebiliyorsunuz.

Abdullah Avcı istikrarlı ve başarılı bir teknik adam. Kendisiyle nasıl bir ilişkin var? Abdullah Avcı’yı diğer teknik adamlardan ayıran en önemli özellikleri neler?

Açıkçası takımın buralarda olmasının en önemli etkeni bence hoca… Yıllar boyunca burada çalışıp oyun felsefesinin üzerine bir şeyler ekleyen ve takımı buraya getiren hoca ile ekibidir. Bence yaptıkları en iyi şey şu… Ne istediklerini oyunculara en iyi şekilde aktarabiliyorlar. Oyun felsefen vardır; oyuncu grubu buna doğru cevap vermeyebilir. Bizde bu yaşanmadı. Hep bir oyun felsefesi vardı. Bu oyun felsefesi her sene bazı eklemelerle daha da geliştirildi. Bu oyun felsefesi olduğu için yeni gelen oyuncu hiçbir şekilde zorluk çekmiyor. Çünkü zaten takımın oturmuş, belli bir iskeleti var. Abdullah Hoca oyun felsefesini ufak dokunuşlarla, yeni oyuncularla hep ileriye taşımaya çalışıyor. Onun dışında gördüğüm en büyük özelliği, kendi sahip olduğu oyun felsefesini yardımcılarına da çok iyi işlemiş olması… Çünkü bu felsefeyi yardımcıları da bizlere çok iyi aktarıyor. Biz de saha içinde elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Abdullah Hoca ve ekibi şu ana kadar çalıştığım hocalar içerisinde ne yapmak istediklerini en iyi bilen ekip. Bunu söyleyebilirim. Çünkü hem tecrübeliler hem de inandıkları oyun felsefesini bize çok iyi aktarıyorlar.

31 yaşındasın ve Başakşehir ile gelecek sezonun sonuna kadar sözleşmen var. Kariyer planın nedir?

Başakşehir’le sözleşmemi uzattım. Önümüzdeki sezondan sonra 1 yıl da opsiyon var. Kulüp benden memnun kalırsa tekrar oturup konuşacağız. Ben günü yaşayan bir insanım. Uzun vadeli planlar yapmam. Şu anda tek düşündüğüm şey önümüzdeki maçlar. Çünkü ben hayatımda hiç şampiyonluk tatmadım. Bir ilki yaşamak istiyorum. Takımla beraber bunu görmek istiyorum. Zaman ne getirir bilemeyiz. Opsiyonumuz var. Uzatma yaptık. Yönetim isterse bu opsiyonu kullanırız ve sonrasına bakarız.

Bir İtalyan olmana rağmen bugüne kadar İtalya’da hiçbir takımda profesyonel olarak forma giymedin. Geçmişteki bir röportajında “AS Roma’ya âşığım. Bir gün İtalya’da oynamak istiyorum” demiştin. Bu hayalin halen geçerli mi?

Roma âşık olduğum takım. Çocuk yaştan itibaren kalbimde çok farklı bir yeri var. Orada oynamak çok güzel olurdu ama dediğiniz gibi İtalya’da hiç oynamadım. İtalya’da oynama şansım daha önce bahsettiğim gibi Levadiakos zamanında vardı. Başkan bıraksaydı gidebilirdim. O dönem çok kafama takıyordum ama artık belli bir yaşa geldikten sonra çok önemsemiyorsunuz. Şu an çok önemsemiyorum açıkçası. İyi bir başkanım, iyi bir takımım var. Takımımla gerçekleştirmek istediğim hedeflerim var. Ama ileride İtalya’da oynamak ister miyim? Bunu zaman gösterir. 10 yıl önce Polonya’ya gitmiştim, bugün Başakşehir’deyim. Eğer kaderimde bu varsa önünde sonunda İtalya’da bir gün futbol oynarım.

Bağlantılı bir soru sorayım. Senin hayallerini şu an eski takım arkadaşın Cengiz Ünder gerçekleştirmiş durumda. Cengiz’le nasıl bir ilişkin var. Kendisiyle görüşüyor musun, tavsiyelerde bulunuyor musun?

Cengiz’le bir sezon birlikte oynadık. Çok iyi bir iletişimimiz var. Çok yetenekli bir oyuncu. Sürekli kendisiyle konuşuyorum. Kolay değil aslında. AS Roma taraftarının beklentisini ve camiayı biliyorum. Aynı durumu ben de yaşadım. Çok genç yaşta ülke dışına çıktım. Dil bilmiyordum. O da şimdi dil bilmiyor. Kolay değil. Bir ülkeye genç yaşta gidip adapte olmak kolay değil. Kendisiyle sürekli konuşuyorum. Destek mesajları atıyorum. İletişim halindeyiz. En son Roma’ya gittiğimde de maç biletini bana Cengiz vermişti. Babamla beraber maça gittik ve Roma’yı izledik. Maçtan sonra Cengiz bana formasını verdi. Maçtan sonra da konuştuk. Kendisini çok severim. Orada çok daha önemli işlere imza atacağına inanıyorum.

Türkiye’de bugüne kadar çok fazla İtalyan oyuncu forma giymedi. Bu sezon Süper Lig’deki tek İtalyan futbolcu da sensin. Sence İtalyanların, Türkiye’yi tercih etmeme sebepleri neler?

Bunun nedenini bilmiyorum. Belki Türk takımları, İtalyan oyuncuları tercih etmiyor olabilir. Genele baktığınız zaman İtalyan oyuncuların çok fazla ülke dışına çıkmadıklarını görürsünüz. Diğer ülkelerdeki yabancı oyunculara bakın; İtalyanlar azınlıktadır. İtalyan oyuncular eğer imkânları varsa kendi ülkelerinde kalmayı tercih ederler. Çok fazla maceraya atılmadan, ülke dışına çıkmadan, kendi konfor alanlarının içinde kalmak isterler. Onun dışında belki Türk takımları da İtalyan oyuncuları tercih etmiyor olabilir. Bunu da düşünmek gerekiyor.

Röportaj: Rasim Artagan / TamSaha

TFF

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Sponsorlu Bağlantılar
  • ÇOK OKUNAN
  • YORUM